Hamdi YILMAZ & DİYANET’E SİTEM!
Batı Avrupa’da yeterli olmasa da Diyanet Vakfı’nın faaliyetlerini biliyoruz. Hoş oralarda da zaman zaman hayal peşinde koştukları, asli görevlerini unutarak Alman veya Hollandalı papazlarla “çatır çatır” Almanca ya da Hollandaca tartışacak imam üretme derdinde oldukları malum.
Bundan 6 yıl evvel bir uçak yolculuğunda bize bunu hararetle anlatan en tepe görevliye cevabımız, “Hocam dilini kaybeden dinini daha kolay kaybeder. Enerjinizi ve imkânlarınızı yanlış yerde kullanıyorsunuz Daha Türkiye’de bütün mezhep veya grupları ile bütünlüğü sağlayamamışken, Alman papazlarla İslam’ı kim nasıl tartışacak?” şeklinde karşılık vermiştik.
Altı yılda, epey yol alıp almadıklarını, papazlarla bizim imamların Alman dilinden “çatır çatır” tartışıp, tartışmadıklarını, Diyanetin bu konuda bir politika değişikliğine gidip gitmediğini bilmiyorum. Çünkü altı yıldır o cağrafyadan uzağım.
Ama en azından Romanya’daki 80 bin sudan çıkmış balık misali olan soydaşlarımızın Arap vahhabiciliğinin kıskacında kıvrandığını biliyorum. Başka şeyler de biliyorum ama sırası değil.
Ancak şunu merak ediyorum, Diyanet Vakfı’nın buralarda faaliyet göstermesi, en azından Batı da olduğu gibi cenaze fonu oluşturması, sayılarının evliilik yolu ile arttığı da görülen Müslümanların (salt soydaş değil) dini bilgi ihtiyaçlarının karşılanması yasal olarak mümkün değil mi?
(Piata Neamt kentinde bir Türkle evli olduğunuı söyleyen kadın bizi arayıp da Nikah tazeleme ile ilgili kimden bilgi alacağını sorunca doğrusu şaşırmış, Diyanetin sitesini adres olarak göstermekten başka yol da bulamamıştık.)
Bizim Diyanet Vakfı uyuyor mu, uyuyorsa bu uyku biraz fazla sürmedi mi? Balkanların tamamı için olmasa da Romanya için geç kalındığının bilinmesini istiyorum. Bu aymazlıkla bir on yıl sonra Romanya Müftülüğü sıfatını “Küresel” güçlerin oyuncağı bir Arap’ın taşıyacağını görmemek için kör olmak lâzım.
Bildiğim kadar Diyanet Vakfı’nın yurt dışındaki vatandaşlarımıza yönelik yayınları da var. Bir zamanlar aylık derginin 60 bin basıldığını hatırlıyorum.
İlgililer Dobruca bölgesine 6-7 imam göndermeyi, bazen tarihi bir iki mirasımızın ayakta kalmasına katkıda bulunmayı, birkaç yılda bir iftar yemeğine katılmayı yeterli sayıyorlarsa, yanılıyorlar.
Öte yandan Peygambersiz İslam dini oluşturma derdinde ve Hıristiyanlaştırılmış İslam sevdasında olanların aldıkları yol da meydanda. Almanın, Fransızın ya da Hollandalının kendi yetiştirdiği imamlarla camileri kontrol altında tutmak istemelerini anlamak mümkün. Ama, Diyanet’in buralara duyarsızlığını anlamak mümkün değil.
(Bu yazı 28 Haziran 2011 tarihinde yayınlanmıştır)
***
İKİNCİ YAZI
Doç. Laura Staru ve Prof. Cağfer Karadaş
Doç. Laura Sitaru, Bükreş Üniversitesi, Yabancı Diller ve Edebiyatı Fakültesi dekanı olup, aynı fakültenin Arapça Bölümü’nde öğretim üyesi.
Haftalık Dilema Veche gazetesinin 871’inci nüshasında (17-23 Aralık 2020) bir yazısını okudum.
İşte o yazıdan birkaç satır başı:
“İslam’da bağışlamak” konulu makalede, yazar Romen okurlarına Kuran’da Allah’ın 99 isimle anıldığı bilgisini verdikten sonra, “Bu isimlerden on beş tanesi ‘egemenlik’ kavramından türetilirken on üç tanesi de ‘merhamet’ fikrini çağrıştırıyor.”
“Monica Broșteanu’nun kapsamlı çalışmasında “Kuran’da ve İncil’de Tanrı’nın adı. ar-Rahman ve ar-Rahim, her iki sıfat rahma (merhamet, sadaka verme), her Kur’an suresinin başında çağrılır ve böylece İslam’ın dini yaklaşımının yer aldığı kavramsal çerçeve oluşturulur.”
İslam’da Allah affetmeye isteklidir. Kendi varlığını inkar eden hariç her günahı bağışlar. Adaleti ödüllendirir ve aynı zamanda kötülükteki inançsızlığı ve ısrarı cezalandırır ve bir kez affedildikten sonra aynı günaha düşenlere Tanrı muntaqimdir, intikamcıdır.”
“İslami vahiy metni pek çok yerde intikamın cazibesine karşı uyarıyor ve bunun yerine ödüllendirilecek bir bağışlama dürtüsü veriyor. Ancak affetmek, Müslüman mümin için konulan (fara’id) yükümlülüklerden biri değil, bir tavsiyedir, dolayısıyla bireye seçme özgürlüğü bırakmaktadır.”
“Kuran metninin ötesinde, Hz Muhammet Müslüman inananlarla, İslami geleneklere göre 630’da görkemli bir şekilde Mekke’ye dönüşünde tüm düşmanlarını affetmiş…”
Yazar, intikam kelimesini de irdeliyor ve Arap geleneğindeki bazı kavramların sonradan Kuran ile özdeşleştirildiğini ve İslam’da sökülüp atılamadığını da anlatıyor.
Laura Hanım, anlattıklarını kaynaklandırarak, George Gregory ve Monica Broșteanu gibi isimlere atıfta bulunuyor.
Romencesi iyi olanlar bahsi geçen yazıyı bulup okuyabilirler.
***
Öğretim görevlisi Laura Staru, Kuran’ın Romence meallerinden faydalanarak bu yazıyı yazıyor.
Bizim, “Öğrenciler, Kur’an mealini okumaya başlayınca ateizm ve deizme yöneliyor” diyen Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi Prof. Dr. Cağfer Karadaş ne demek istiyor?
Söylediği şayet doğru ise kabahat, suç hatta ihanet kimin?
Türkler geri zekalı mı?
Bir Rumen, Kuran’ın Rumence mealini anlıyor da bir Türk niye anlayamıyor, ateizme veya deizme yöneliyor? 83 milyon Türk’e kendi dinlerini anlamaları için önce Arapça mı öğreteceğiz?
Hem kimle yapacağız bunu? Üstelik niye yapacağız?
Kimse kusura bakmasın. Diyanet’in tepe kadroları önce Türkçe ile barışmalıdır.
Kendi dilini bilmeyen kendi dinini bilemez, dilini yitiren dinini daha kolay yitirir.
30 yıla yakın bir süredir Batı ülkelerinde insanımıza dini konularda Devletimizin bir kurumu olan Diyanet’i referans gösteren bir gazeteci olarak eleştirilerimizin iyi niyetle karşılanacağını umarım.