HAMDİ YILMAZ & AB’nin ÇİN ikilemi, Türkiye’nin çıkmazı

Olaya salt ekonomik açıdan bakarsak Çin, Batı’dan aldığı teknoloji ile ekonomisini büyüterek Batı’yı geçmek üzeredir. Mesela çelik işleme ve demiryolu rayı konusunda uzman Alman firmalarına geçen yüzyılın sonunda ve bu yüzyılın başında bol bol demiryolu ihalesi vermiştir. Ama ihaleyi verirken ya da makine alırken teknolojisini de istemiştir. Aç gözlü Almanlar mırın kırın ederek de olsa sonuçta paranın hatırına teknolojiyi de vermiştir. Bugün Alman firmalarının demir yolu yapımında Çinlilere taşeron olmaktan başka şansı yoktur. O da Çinliler isterse!

Biz parasını ödedik ama F-35’lerimizi alamıyoruz. Parasını ödedik ama aldığımız S-400’leri kullanamadığımız iddia ediliyor. Sıkıştıkları zaman Almanların tank tehdidi ile karşılaşıyoruz.

Dış ticaret açığımızın yüzde 30’dan fazlası, 40’a yakını Çin kaynaklı. İhracatımızın yüzde 50’ye yakını Avrupa Birliği (AB) ülkelerine.

AB -Çin Ticaret anlaşmasının heyecanı sanırım Biden’in suratını ekşitmesi ile söndü.

Almanya öncülüğündeki AB, çok kutuplu dünyada bir kutup olmak istiyor, ama Atlantikçilik ile Çinciliğin (veya Avrasyacılığın) kıskacında.

Kısacası psikolojik bir savaş dönemi yaşanıyor. Biden’in gelişi ile bu netleşti. Çin buna çoktan hazır. Balkan ülkelerindeki medya organlarının zayıflığını kendi lehine çevirmek için çalışıyor. Almanca başlıklı manşet haberimize bakmanızı tavsiye ederim.

Biz bu durumu 24 Eylül 2019 tarihli yazımızda anlatmışız.

İşte “Lafla büyük olunmuyor!” başlıklı o yazımız:

***

Ticarette AB’nin korkulu Rüyası haline gelen Çin, başta Avrupa olmak üzere dünya genelinde milyonlarca ücretsiz gazete dağıtıyor

Geçen hafta bir yedek parça satıcımızı ziyaret ettim. Yeni ürünler gelmiş, onları raflara yerleştirmekle meşguldü. Baktım, çoğu Çin malı. “Hayırdır artık Çin yedek parçacısı mı oldunuz?” diye sordum.

“Maalesef öyle!” dedi.

Dünkü manşet haberimizi okuyanlar hatırlar, şöyle bir paragraf vardı:

“Ankete göre, AB seçmeni yüzde 57 oranında Çin karşısında Avrupa’nın çıkarlarının korunmadığına inanıyor. Böyle düşünenlerin oranı İtalya ve Fransa’da yüzde 72, İspanya’da yüzde 64, Almanya ve Yunanistan’da yüzde 62”

İşin tuhafı, Avrupa’ya giren Çin yedek parçalarının çoğu da menşei değiştirerek giriyor. Menşei değiştirmede Türkiye’deki aç gözlülerin oranı hiç de küçümsenecek gibi değil.

Ağır bir söz olsa da ziyaret ettiğimim iş adamımızın sözünü aktarmalıyım. “Türkiye’de zengini de fakiri de sahtekâr olmuş!”

Sonra bir otele görüşme için gittim. Oteldeki gazete standındaki “Chine Daily” adlı Çin gazetesinin İngilizce küresel versiyonunu gördüm.

Çinliler başta Avrupa olmak üzere dört bölgeye ayırdıkları dünya genelinde bu gazetenin dağıtımını yapıyorlar.

Son birkaç yıldır yapıyorlar. Başta ticaret müşavirlerimiz olmak üzere diplomatlarımızın dikkatini çekmişliğimiz vardır.

Lokal basımlar olsa bile Gazete için çok ağır olan gümrük ve transport ücretleri nasıl karşılanıyor, nasıl organize ediliyor? Yaklaşık 28 yıldır içinde bulunduğumuz için maliyetleri biliyorum.

Şu kadarını söyliyeyim, Çin gazetesinin sadece Bükreş’te bulunduğu otellere bırakılma bedeli bile aylık 1000 euro’ya yakın maliyette. Otellerde standları olan firmalar var. Onlar vasıtası ile dağıtım yapabiliyorsunuz. Yalap, çalap yapılacak bir dağıtımda o gazeteleri standlarda sürekli tutmak mümkün değil.

Vikipedia’ya göre, bu gazeteyi Çin’de 900 bin kişi okuyormuş. Gazete, 1 Haziran 1981 tarihinde kurulmuş olup ana okuyucu kitlesi turistler, işadamları, diplomatlar ve Çin’de seyahat eden diğer kişilermiş.

Global versiyonunun 2-3 milyon olduğunu tahmin edebiliyoruz.

Gazetenin sahibi ise Çin Komünist Partisi ve Devlet Konseyi Bilgi Bürosu.

Atlantikçilik ve Avrasyacılık arasına sıkışmış bir Avrupa.

Üçünün arasında kalmış, aradan sıyrılıp çıkmaya potansiyeli olan ama kararlılığı olmayan güzelim Türkiye.

Satma işi bir savaş. Bu savaşı kimse tek başına kazanamaz. Hele hele devlet desteği ile kollektif bir mücadele yapılmadan asla kazanılamaz.

Çin’i küçümsemeyelim, tamam ama neticde kişi başı milli geliri Türkiye ile aynı miktarlarda olan bir ülke..

Şimdi, yeni stratejiler, yeni ufuklar, yeni hedefler belirlenmesi gereken bir dönem.

Kollektivizmi yani birlikteliği güçlendirmeliyiz. Bu ekonomik savaş başka türlü kazanılamaz.

Birlikteliğin ise aynı siyasi deliğe girmek anlamına gelmediğini artık anlamalıyız.

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir