HAMDİ YILMAZ & Eğri oturup doğru konuşalım
ZAMAN TÜNELİ YAZISI: 18 EKİM 2008
Klasik bir Türk özdeyişi olan bu söze karşı, “Doğru oturarak, doğru konuşulamaz mı?” şeklinde sorulabilir.
Ama, konumuz o değil.
Sen Amerikalı olsan, Kuzey Irak’ta, Ortadoğu’da, Kafkaslar’da farklı bir politika mı izlersin?
“Bana ne kardeşim, Ermenistan ile Türkiye ilişkilerinden” deyip, iki tarafı kendi insiyatifleri ile baş başa mı bırakırsın?
“Kuzey Iraktakiler milyonlarca vatandaşı ile aynı soydan veya boydan, kendileri anlaşıversin de şu akan kan dursun, PKK’nın canı cehenneme” mi dersin?
“Yazık şu Bağdatlılara, günah olur adamların petrolünü, kitaplarını yeni kıtaya taşımayalım” şeklinde mi düşünürsün?
Uzat uzatabildiğin kadar, bu minvaldeki sorular bitmez. Ama hiçbir soruya “Evet” cevabı vermeyeceğinizi teyit etmenize gerek yok.
Amerika’da öyle yapıyor.
O zaman Amerika’ya ne diye kızarsınız?
Siz kendi işinize bakın ve zırnık kadar destek veya yardım beklemeyin.
Bütün mesele bu düşünce yapısına kavuşabilmekte.
Acaba sizi böyle düşündürürler mi? Onlar düşündürmez, ama beyin sizin.
Öyleyse, beyninizi esaretten kurtarın. Meselenin yarısı hallolmuş demektir.
Kalan yarısına gelince, “İyi ama kardeşim, dünya senin bildiğin dünya değil. Amerika olmadan adım atamazsın!” minvalli sorular karşısında atacağın adım ve kendi özgüveninle ilgili sorunları halletmelisin.
Ne yani, “Amerika jandarma” diye teslim mi olalım, ya da “Amerika eşkıya” diye boyun mu bükelim? Kısacası ABD’nin güdümünde modern manda mensubu ülke olarak mı yaşayalım?
Yoksa, “Böyle yaşamaktansa mahvolmak evladır” mı diyelim?
Eğer, lafta değil de, özde Mustafa Kemal’i büyük bir devlet adamı olarak kabul ediyorsanız, vereceğiniz cevap da kendiliğinden ortaya çıkıyor.
“Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evladır.”
Akan kanın durması, terörün kökünün kazınması için dağdaki çobanından Başbakanına, Ordunun en tepesindekine kadar bu iki sorunumuzu halletmeliyiz. Gerisi teferruattır, imkanların değerlendirilmesidir, gerekli kararların alınmasıdır vs. 70 milyon insanın yüzde 10’unu bu işe angaje etseniz, 6 bin beslemeyi, mağara mahkûmunu tükürük ile boğar. Kandil midir nedir, kazma kürekle tarumar edilir.
“Ya devlet başa ya kuzgun leşe.”
Bütün mesele bu. Gerisi hikâye. Ekonomik gerekçe filan bahane.
Ekmeğe muhtaç bu ülkenin başka evlatları yok mu?
Onlar niye devlete isyan edip dağa çıkmıyor?
(Bu yazı 18 Ekim 2008 tarihinde yayımlanmıştır)