Hamdi YILMAZ & Lawrence’tan günümüze

Değişen her şey gibi, ajanlık mesleği de tarihi seyir içerisinde günümüzdeki girift yapısına kavuştu.

Araplara, Türk düşmanlığı aşılamak ve kutsal mekanları İngilizlerin emrine almak için olup biteni her Türk aydını bilir. O günlerde çağının gözde ajanı “Lawrence, Hicaz’da isyanı geliştirmek için kendi akıl ve zeka kabiliyetine güveniyordu. Lakin bir de Arapların içinden, kendisine yardımcı olacak bir şefe ihtiyaç vardı. İhtiyar ve baba Şerif Hüseyin faal bir şef olamazdı. Oğullarından Abdullah’ı tombul ve rahatına çok düşkün, Ali’yi saf, Zeyd’i soğuk, durgun ve heyecansız buldu. Sadece Faysal’ı beğendi.”

“Lawrence hatıralarında bu konuda şöyle der:

‘Beni dikkatle süzen, beyaz ipekler giymiş bir şahsiyet gördüm. İlk bakışta anladım ki, Arabistan’da aradığım ve benim kendisine hizmet için gelmiş olduğum adam. Yani Arap isyanını zafere ulaştırabilecek şef gücüne haiz ve bizim hizmetimizden ve yardımımızdan istiğna etmeyecek akıllı adam bu idi. Bu zat bana sordu ‘Ordugahımızı nasıl buluyorsunuz?’ Ben de güzel fakat Şam’a pek uzak dedim. Şam kelimesi orda bulunanların içine bir kılıç gibi saplandı. Hepsinde bir kıpırdanma oldu, kaskatı kesildiler. Bir dakika nefeslerini tuttular. Hepsi uzak seferin hayaline dalmış gibi oldular. En nihayet Faysal bana dönerek güldü. ‘Elhamdulillah Türkler daha yakın’ dedi.’ Lawrence Şerif Faysal’ı işte böyle seçti.

Ve ondan sonra onunla bir işbirliği yaparak asilerin ihtiyaçlarını top, tüfek, altın, dinamit, erzak, malzeme, araç, öğretmen, uzman, teknisyen vesaire tespit edip temine koyuldu. Ve Yenbu karargahına giderek ilk iş olarak bir üs kurdu.”

Şimdi ülkemizde yabancı ajanların cirit attığı haberleri medyada yer bulamasa da bunlara Bükreş’te bile rastlamak mümkün. Türkiye’de yeni gelmiş bir Lawrens tosuncuğu ile Bükreş’te pespaye bir otelde karşılaşmıştım. Adamın anlattıkları yalanlar tahammül edilir gibi değildi.

Yakasını toplamama ramak kalmıştı ki, aklıma Bükreş’te kardeş iki İngiliz ajanını vurduğu için Bükreş hapishanesinde nice altın yıllar geçiren gazeteci, İzmir’de Yunan’a ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin geldi.

Demem o ki, bundan bir asır önce çevrilen dalavere neyse, bugün de aynı. Araçlar, aracılar farklı ama metot aynı. Amaç tek. Türk düşmanlığını artırmak, yaymak. Işin tuhafı da biz en yetkililerimizin ağzında kime ‘Türk’ diyeceğimizi tartışırken, el oğlunun kimin Türk olduğunu iyi bilişi ve hedef tahtasına oturtuşu.

(Bu yazı 22.04.2009’da yayımlanmıştır)

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir