SERPİL YILMAZ & Uzak Dünyalarda Hayat Nasıldır?

Sınırlı düşünce ve hayal dünyamızın dışında sonsuz ve sınırsız kaynaklarla dolu olasılıklar var. Nicholas Roerich’ın muhteşem anlatımıyla farklı bakış açılarını bizde deneyimleyelim. Her şeyin olasılıklar dahilinde, hiçbir şeyin imkansız olmadığı dünyalarda dolaşmaya ne dersiniz?

Göksel cisimlerde hayat olup olmadığı meselesi, günümüze dek bir soru işareti olarak kalmıştır. En başarılı astronomların fikir beyan etmekte kararsız kaldıkları bu hususun muğlak kalmasının başlıca sebebi, insanın kibir duygusudur. İnsan, dünyasal şartların dışında enkarne olmak istemez.

Ne var ki diğer gezegenlerde yaşamın mevcut olduğu bir gerçektir. Dünyasal bakış açısından her yerin meskûn mahal olması söz konusu olmamakla birlikte, yine de onlar ıssız cisimler sayılmazlar. Pek tabii olarak, farklı evrimler baş göstermiştir ve bunların birbiri…

Bizim varoluş şeklimizin asla diğer gezegenlere uygun olduğu sanılmamalıdır. Güneş sistemimize ait diğer gezegenlerin doğası ve canlılığı bütünüyle farklıdır. İnsan, gezegenimizdeki yaratımın en üst formu olarak kabul edilir, öte yandan Jüpiter veya Venüs sakinlerine kıyasla form ve doku yönünden olukça kaba kalmaktadır.

Yüksek gezegenlerde daha az hayvan türü mevcut olmakla birlikte bunlar çok daha gelişkindir. Venüs’te böcekler ve etobur vahşi canlılar yoktur. Orası uçan canlıların hakiki krallığının yeridir. İnsanlar uçar, kuşlar uçar ve hatta balıklar dahi uçar. Ayrıca kuşlar insan lisanını anlarlar. Balıkların renk ve süsleriyle kuşların tüyleri inanılmaz kombinasyon ve olağanüstü güzellik sergiliyorlar.

İnsanlar bu uzak dünyalara fiziksel bedenleriyle yaklaşamazlar, öte yandan iyi dediğimiz bazı ruhlar, ateş bedenleriyle başka gezegenlere yakınlaşıp, dış kabuğun yapısı, rengi ve sakinleriyle ilgili anılar getirmişlerdir. Ender olmakla birlikte bu tür deneyimler yine de vardır ve bilincin sınırsız gerçekliğinin kabulü konusunda yardım etmekteler.

Uzak dünyalara yapılan bu uçuşlarda tüm varoluşun özellikleri hissedilir. Dışsal yönden dünyamızdakileri andıran olgularda dahi mevcut olağanüstü çeşitliliğin, bir tekilliği baz alması garip gelebilir ki onların iç özellikleri de hayret vericidir.

Oradaki renkler dünyasal renkleri andırmakla beraber özde bambaşkadırlar. Suların derinliği ve saydamlığını gezegenimizin denizleriyle kıyas etmenin imkânı yoktur. Atmosfer sanki bir gökkuşağıdır ama dünyamızdakine benzememektedir. Balıklar uçar ama renk yönünden benzerleri yoktur. Kuşların tüyleri, renk ve süsleri dünyamızın en harikulade kuşlarından da görkemlidir. İnsanlar bizdekine benzerdir ama en narin giysiler içindedir. Hemen her şey en muhteşem dünya melodilerini hatırlatırken, seslerin manası tümüyle değişiktir.

Bu farklılıklar dünyevi zihni olağanüstü etkilerler. Bu muazzam çeşitliliğe alışmamız elzemdir. Ne mutlu henüz fiziksel bedenlerindeyken âlemlerin çeşitliliğini algılamaya hazır olanlara. Gerçekliği duyumsamaya izin vermek için çok fazla deneyim biriktirmek gerekir. Tekâmülün anlamı, “İzin vermek” kelimelerinde saklıdır.

Yüksek bir gezegene yapılan uçuşla ilgili efsanenin anlattıklarını dinleyelim.

“Dostlar, bizler uçuyoruz ve uzak dünyaların ışımasını algılamada zorluk çekmiyoruz. Onlara yaklaşan bizler, özlerini biliyoruz. Bu vesileyle, uzaktaki bir dünyayı nasıl anımsadığımı size anlatmak isterim. Mesafenin aşırı uzak olması herhangi bir engel teşkil etmediği için oraya bir anda uçup varıyoruz. Ateş bedenimizle, yabancısı olduğumuz yeni bir toprağa ayak basmamız mümkün olmadığı halde, deniz kıyı çizgilerini seçebiliyor, harikulade renkleri sevinçle izleyebiliyor ve hatta kuşları ve balıkları görebiliyoruz! İnsanlar bize benzemiyorlar ve söylemesi tuhaf gelebilir ama onlar da uçuyorlar! Muhtemelen kürelerin sesi yüzünden konuşma dillerini duyamıyorum. Safir rengindeki deniz mavisini, zümrüt renkli yeşilliği ve dağları hatırlıyorum. Sanki bu kadar saf bir toprağa insan ayağını basamazdı zaten. Havası dayanılmaz, ona temas eder etmez (fiziksel) bedenimize geri döner ve tıpkı aşırı dar bir giyside boğuluyormuşçasına acı çekeriz. Böylece havası bizim için hem tatlı hem de zorlayıcıdır denilebilir.”

Kaynakça: Nicholas Roerich

(Bu yazı daha önce 17- 07- 2021tarihinde yayınlanmıştır.)

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir