Hamdi YILMAZ & Evrensel yazar nasıl olunur?
İznini almadığım için hadi ismini vermeyeyim. Bir dostum var, denk geldikçe ayak üstü dertleşiriz. Kendisi Türk ama Türk vatandaşı değil. Çokcası o anlatırken, üstelik de kendisinden bahsederken bizim şairlerden birisinin bir iki mısrası onun anlattıklarına tam denk düşer.
Ben kestirmeden giderek ve “Hiç çabalama” demeye getirerek, “sizin durumunuzu şair Necip Fazıl şöyle özetlemiş” diyerek mısrayı söyleyiveririm. Çok hoşuna gider ve hemen cebinden çıkardığı kağıda hem mısrayı hem de şairin adını yazdırır. Bazen o kağıdı kaybeder, telefon ile tekrar sorar.
Sonra sonra anladım ki, bu işte ağrıma giden bir şey var. Mesela, “Bizde Yahya Kemal Beyatlı diye bir yazar var. O demiş ki…” diye konuşmaya başlamak zorunda kalmak gibi!
Ne var ki, o yüreği pırıl pırıl samimi Türk, Yahya Kemal ya da Necip Fazıl adlı bir şairin varlığından habersiz. Tıpkı, bazen de bizim başka Türk devletlerindeki çoğu şairleri bilmeyişimiz gibi. Ama, şu bir gerçek ki, sol kökenli olmayan hiçbir edebiyatçımız, şairimiz, yazarımız dışarıda bilinmiyor, tanınmıyor.
Teselli olacağımız mazeretleri kolay bulabiliriz belki. Ancak bu acı gerçeği kolay değiştirmez.
Bunca tozun dumanın arasında bu konuda nereden çıktı diye düşünenler olabilir. Geçen hafta boyunca yazar Buket Uzuner Bükreş’teydi. Uzuner’in bir romanını Romenceye çeviren yayınevinin sahibine sordum. Aklına nereden gelmişti, Uzuner’in kitabını çevirmek.
Bir Romen Frankfurt Kitap Fuarı’nda romanın İngilizce çevirisini alıp gelmiş, “Bu kitabın yazarı arkadaşım, yakın dostum” filan diyerek yayıncıyı ikna etmiş, o da kitabın İngilizcesini okuduğunda uygun bulmuş. Çeviri böyle ortaya çıkmıştı. Aracı Romen de yayın evi sahibinin telif hakkı diye verdiği üç beş kuruşu da alarak ortadan kaybolmuştu. Bu da ayrı konu. Neyse ki, yayıncı ve yazar yüz yüze gelince mesele anlaşıldı. Yoksa, yazar telif ücreti almadığı için, yayıncı da yazarın kendisine uzaklığının nereden kaynaklandığını bilmediği için kırgındı.
Bu konuyu Buket Uzuner’in fikirlerine katılıp katılmamam ayrı konu ama çabasını takdirle karşıladığımı belirtmek için yazıyorum. Bir de, Türkiye’de oturup, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” tesellisi ile –bazı alanlarda doğru olsa bile- avunanlara uyarı olsun diye. O anlayıştakilere de cevabı güzel bir türkümüz veriyor, “Dost bulunmaz hayal ile düş ile.” Dostluk da emek istiyor.
(Bu yazı 17 Mayıs 2010 tarihinde yayınlandı)