HAMDİ YILMAZ & YIL 2013: Barlas-Dumanlı kavgası

Faruk Nafiz Çamlıbel, o meşhur şiirinde sevdiği kadına hitap ederken, “Değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü / Kimlerin rüyasına girdiğini bilirim” der. O hesap güç ve kudret sahiplerinin beyinlerinin duvar çeperlerindeki niyetleri okuyabilen, düşlerini yorumlayabilen, muktedirler ‘leb’ demeden ‘leblebi’ diyeceğini hissedecek kadar onları tanıyan ‘hık’ deyicileri konumundaki gazeteciler vardır.

Bunlar ömürlerini hep muktedirlerle geçirdikleri için de deneyimlidirler. Böyleleri sonradan oluşturulmuş yandaş gazetecilerden daha itibarlı ve önemlidirler.

Öteki yani doğal yandaş, “Bizim oğlan ve bizim kız” konumundadır. Aslında muktedirler tarafından kale de alınmazlar. Olsa olsa ara sıra sırtları sıvazlanır. Ama, her muktedirin adamı konumundakiler farklıdır. İşte onları sevmeseniz de okursunuz, televizyondaysa izlersiniz. Çünkü muktedirin rüyalarındakini dahi bilirler.

***

Buraya kadar okuduğunuz satırları aslında 6 Ağustos 2011’de yazmışız. Son günlerde yaşanan Sabah gazetesi yazarı Mehmet Barlas ile Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü ve yazarı Ekrem Dumanlı arasındaki kavgaya bu anlayıştan bakmakta yarar var.

Ne diyor Mehmet Barlas, Dumanlı’ya: “Özgür, bağımsız ve özerk olmayı cemaat görevlisi bir gazetecinin anlaması kolay değildir.”

Dumanlı, Barlas’a cevap verirken, “Muktedirlerin, dolayısı ile her devrin muktedirinin ermine amade yazarların da bir ideoloji mensubu gazeteciyi anlaması kolay değildir” dedi mi bilmem. Ama Dumanlı, ‘Zaman ve Today’s Zaman’ı sivil iktidara karşı komplo içinde olanlara kucak açmakla’ suçlayan Barlas’ı Başbakan’ın sözcüsü olmakla suçladı. Barlas da, “Komploculara karşı Başbakan Erdoğan’ı savunuyorum.” dedi.

***

Böyleleri sadece yerlilerden ibaret değildir. Türkiye’de olup, bitenleri değil de olacakları anlamak için de muktedirlerin fikir çeşmelerinin kaynağına da bakmakta fayda var.

İngiliz Economist dergisi Türkiye için falcılık (!) yapan önemli kaynaklardan biridir.

İşte bu Economist dergisi, bundan iki yıl evvel Arap baharını irdelerken, “Türkiye modeli tekrarlanabilir mi?” diye soruyordu. Ardından da şu yorumu yapıyordu: ‘Türkiye’nin ılımlı İslamcıları bir günde oluşmadı. Ortaya çıkmaları ve ehlileşmeleri uzun zaman aldı ve çok sayıda karşı kuvvete bağlıydı. Bunlar arasında laik anayasayı katı bir biçimde savunan ve en azından yakın zamana kadar İslami kanunların getirilmesine karşı durabilecek güçte olan ordu da vardı.”

“Hem Türkiye’de hem de Mısır’da siyasi İslamcılar baskı ve siyasete kısıtlı katılımı aynı anda yaşadı. Ancak Mısır’da baskı daha sert ve demokratik katılım imkanları daha azdı.

Türkiye’nin İslamcıları ise kopuk kopuk da olsa 2002’de iktidara geldiklerinde bazı siyaset dersleri almışlardı bile.”

Economist, Fetullah Gülen hareketini irdeledikten sonra da şu tespitte bulunuyordu: “Erdoğan, dini bütün hocalarından baskı gördüğünde, bu daha fazla radikal olması için değil, tam tersi yönde oluyor.”

Bu tespit o zaman bize ilginç gelmişti. Şimdi de düşünmekte fayda var. Economist o zaman bir şey daha söylüyordu: “Gittikçe otorotikleşiliyor” şeklindeki kaygıları gidermenin yolu da “Yeni anayasa” sözünün tutulmasından geçiyor.

(Bu yazı 12 Ağustos 2013 tarihinde yayımlandı)

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir