SERPİL YILMAZ & Suçlu Aranıyor
Aslında insanlığa olacakların fragmanlarını izlediğimiz, teknoloji çağının getirdiği hızlı etkileşimin insanlar üzerindeki etkisi hafife alınır türden değil. 2020 yılında sağlık, siyaset, ekonomi ve gökyüzü olaylarının da tetiklemesiyle birlikte ülkemiz de dahil dünya üzerinde yaşanan olaylar, insanlar üzerinde oluşturulan çaresizlik duygusu; beraberinde korku imparatorluğunu güçlendirdi, zaten de amaç buydu.
Bu durumdan çıkar elde eden kişiler veya kurumlar bu korkuyu besleyerek, yangına körükle gidiyor ve gitmeye de devam ediyorlar, belki de bizim bilmediğimiz bir şekil de kefenin cebi vardır.
Görünen ya da görünmeyen karanlık güçlerin istediği de tam da bu, korku ve kaos ortamı! İnsanlar ne yapacağını şaşırmış durumda. Oysa bu günlere birdenbire gelmedik. Daha çok güç, para ve statü peşinde olanların kural tanımazlıkları sayesinde tamda buradayız. İnsan hakları, hayvan hakları, doğaya yapılan saldırıları konuşuyor, her alanda üretim yapmanın ne kadar kıymetli olduğundan bahsediyor ama harekete geçemiyoruz hiçbir alanda. Her şey lafta kalıyor ve sürekli kendini tekrar eden olayları yaşayıp duruyoruz.
Paramız her geçen gün değer kaybederken, kendileri de çok iyi durumda olmayan ülkelerin alay konusu oluyoruz. Toplum olarak artık durup düşünme vakti gelmedi mi? Biz günü kurtarayım derken geleceğimize hiçbir yatırım yapamıyor ve olan biten her şeyin sorumluluğunu gezegenlerin üzerine atıp rahatlıyoruz.
Her şeyin suçlusu bulundu. “Duygu dünyası gelgitli annemiz Ay, bizimle ne yapacağını bilemeyen babamız Güneş, arada sopasını sallayan dünyanın altını üstüne getiren göksel babamız Uranüs, şansın kime güleceği konusunda tutarsız olan Jüpiter, kavgacı Mars, düzenbaz ve çıkarcı Merkür, kimin tarafını tuttuğu belli olmayan zamanın lordu Satürn, kime neyi ne zaman vereceğini kestiremeyen Venüs, iniş çıkışları ile sürekli hayatımızı sallayan Neptün, içsel yeteneklerimizi nereye sakladığını bilemeyen Plüton, bununla da kalsalar iyiler. Sürekli bizi güneyden, kuzeye, kuzeyden, güneye göndererek eğlenen Ay düğümlerine ne demeli? Her şeyin suçlusu bunlar.” Neyse ki çoğumuz böyle olmadığını biliyor.
Gezegenlerin de pozitif ve negatif yönleri var ve kişi bunlardan hangisini çalıştırıyor? Onlardan aldığımız katkıyı hangi yönde ve nasıl kullandığımız önem kazanıyor.
Sorgulamadan, düşünmeden, kişisel çıkarları doğrultusunda toplumu çıkmaza sokanlar, tarihi, sanatı, doğayı, insani bir yaşamı ve toplumsal değerleri yok edenler hala taraftar bulabiliyor. Bu durum size de çok ilginç ve hatta acınası gelmiyor mu?
Nedir bugünü kurtarma? Gün kurtulup, gelecek ziyan olduktan sonra ne önemi var şimdinin. Madem geleceği şu an yaptıklarımız şekillendiriyor; nedir bu aymazlık?
Karanlık güçler dediğimiz, dünya üzerinde kendi emellerini gerçekleştirmek isteyenlere umut veriyor ülkece yaşadığımız bu durum ve onların açtığı karanlık sulara yelken açıyoruz bir güzel!
İnsanlık nereye gidiyor, ben kişisel olarak nereye gidiyorum, bu yaşamdan, amacım ve beklentilerim neler diye sorma zamanı geldi de geçti bile! Değerlerimiz yok ediliyor, insan olarak doğduk ama insanca yaşayamadığımız bir zamana doğru ilerliyoruz.
Nedir hedefimiz? Asosyal bir yaşam sürüp, yapay gıda ile beslenerek, sevmeden, sevilmeden, güven duygusundan yoksun, korku duygusunun hakim olduğu, aile yapısını terkedip, yalnız, güçsüz, amaçsız bir yaşam mı hayal ediyoruz?
Biz günlerdir, sosyal medyayı meşgul eden 19 kasımda ki Ay tutulmasını konuşurken, asıl gündemimizden uzaklaştık. Son iki yıldır bir türlü anlaşılamayan şeyin, gürültü yaparak geldiğidir. Doğa kendini sürekli yenileme eğilimindedir. İnsanlar ise değişime ve yenilenmeye her zaman zorlanmıştır. Fakat bu zaman öyle bir süreç ki ya değişip, dönüşürsün, ya da yok olur gidersin hiçbir iz bırakmadan. Bizim yapamadığımızı doğa ana yapar.
Farkındalık ve dönüşüm bireyin kendisinde başlar ve ondan çevresine ve kitlelere yayılır. Az laf çok icraat gereklilik oldu. Bilinen ama unutturulan bir gerçek var ki yer yüzündeki her şeyin birbirini etkilediğidir.
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dönemi çoktan kapandı. Bu günlerde en çok sorulan sorulardan biri “bu tutulma benim burcumu nasıl etkiler?” Görmezden gelinen şey ise bu tutulmanın bireyselde olduğu kadar, tüm toplumları etkilediğidir.
Kendi öz benliği ile iletişim kurmayan, insan doğasına aykırı yaşamları benimseyen, bilimi, toplumu ve onun menfaatlerini hiçe sayan, birlik bilincinden uzak, kıyamet kopuyor ama kendisi hala çıkar peşinde olanları, görücez, Mevlam neyler, neylerse güzel eyler, diyebiliriz ancak bu kadercilik olurdu.
Vakit kendi gerçekliğimize uyanma vaktidir. Sevgi ve saygıyı öne çıkarıp, kendimizle, insanlarla, doğayla, hayvanlarla iletişim içinde olsak, muhmeteşem olmaz mı?
Kendi bilincimize ulaşmadan bu güzel dünyamızın oluşumuna ve devamına katkısı olan gezegenlerden korkmak ve hatta suçlamak ne garip bir durum. Oysa onlar bize daima çözümler sunup yol ayrımlarını göstermediler mi? Olumsuz etkileri bile bizim gelişmemiz için değil mi?
Gezegenleri suçlamak, atalarımızı suçlamak, ailemizi suçlamak, nedir bu hep bir suçlu arayışında olma halimiz?
Nedir bu insan bilincini kapatan ve uyanıkken bile derin uykulardan uyandırmayan şey?
Yaptıklarımızın sorumluluğunu alma ve uyanma vakti!
Artık çok geç diye bir şey söz konusu bile olamaz.
Hadi her şeye yeniden başlayalım ne dersiniz?