HAMDİ YILMAZ & “Dişli”leri keskinleştirmek için
Kendimizi bildik bileli Türkiye’de “birlik ve beraberliğe” her zaman ihtiyacımız olmuştur. Hatta bütün politikacı ve aydınlarımız nutuklarına “her zamankinden çok, birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var” diye başlamışlardır.
Çoğu zaman bölünerek “birlik beraberliği” deneyenlerimiz dahi başarılı olacaklarına inanmışlardır.
Etrafınızdaki düşük oy oranlı partilere, çok sayıdaki “vatan severli” ad taşıyan derneklere, her birisi tek başına bölük pörçük partiler kadar güç sahibi kişilere bakarak, bunun böyle olduğunu anlayabilirsiniz.
Hele hele, devletin önemli bir koltuğuna oturduktan sonra “birleşme” derdine düşenlerimiz var ki, Allah öylelerini düşmanımıza dahi vermesin. Öylelerinin birleşmekten anladıkları, kendilerine kayıtsız şartsız itaattir ki, bu arzularının önünde hiçbir engel tanımazlar, “birleşme” uğruna bazılarını çiğnemekten de kaçınmazlar.
Bırakın Türkiye Cumhuriyeti içerisinde birlik ve beraberlik sevdalılarını, top yekun Türk dünyası ile ya da Müslüman kardeş devletlerle birleşme derdinde olanlar bile kendi aralarında bin parçaya ayırılmışlardır.
Eh artık, kendilerini birleştirme mecali olamayanların evrensel boyutta bir birleşme sevdası taşımalarının komikliğine bakarak eğlenebilirsiniz.
***
Oysa, farklılıklara saygı duyarak “kutsal hedefe” kilitlenmek gibi bir derdimiz yok. Mutlaka birleşmeliyiz!
Birleşmek demek birilerinin tümden yok olması demek.
Kimse kendi şahsi ya da tüzel kişiliğini yok etmeye yanaşmadığına göre, doğal olarak birleşemiyor.
Birleşilemez de.
O zaman iş “birleşme” masalını karşındakine yutturma becerisine kalıyor. Solda veya sağda, önde veya arkada kimin ”birleşme” nutku attığını görürseniz, yeni bir masalla uyutulmaya çalışıldığınızı anlayınız artık.
Yok ederek birleşme konusunda kimse bizim elimize su dökemez. İşte, birleşerek yüzde 50’ye yakın oy alanların hali.
Seçmeninin yarıya yakını birleşerek, bir partiyi tek başına iktidara getirmiş bir ülkede seçmenin tamamını birleştirseniz ne olacak?
Olsa olsa “Dişli”ler daha da keskinleşir.
Sizin ise zaten “Diş”iniz yok!
(Bu yazı 27 Ağustos 2008 tarihinde yayımlanmıştır)