KAYBOLAN CENNET, ADAKALE – 15
SONA DOĞRU
Hamdi ve Rumane adındaki kişilerin hatıralarıyla dizimiz sona yaklaşıyor…
Ali Hamdi hatıralarını aktarırken, 62 yaşındaydı ve Schela Cladovedei’de yaşıyordu. Çok güzel Romence konuşuyor, ara sıra da Türkçe kelimelerle karıştırıyor olsa da, ne söylemek istediği anlaşılıyor. Onunla konuştukça, yazarın aklında çeşitli duygular uçuşuyordu. İlk kez bir Türkle konuşuyor ve ilk kez bir Türk ile yüz yüze görüşüyordu…
-Ada- Kaleh’teki Türkler neredeler?
Türkler bulundukları yerden üç bölgeye gönderildi. Yüzde 90’ı Köstence’ye, bir kısmı Bükreş’e ve kalanı da Schela’ya. Belirtmeliyim ki, gidenlerin çoğu Türkiye’deler.
Mezarlıklara ne oldu?
Schela’ya 50 tane mezar taşıdık. Ada’daki en son cesedimiz bir kadının cesediydi. Onu da 1969’da Simian Adası’na taşıdık. Kadın fakirdi ve orada, o Adada bizim dedelerimizle kaldı.
Ada-Kaleh’ten kurtarıp ta Simian Adası’na götürdüğünüz ne var daha?
Pek fazla bir şey yok. Birkaç kiremit, Camiyi zaten dinamitlediler, diğer eşyalar müzeye götürülmüş. Ve bizler de dağıtıldık… Macar’ın çocukları kaldık!
Ve halı?
Onu Köstence’ye götürdüler. O sarılmış vaziyette duruyor. Ben dönemin Romen Cumhurbaşkanı Ion İliescu’ya gitmiştim. Simian Adası’na taşınamazsak, en azından burada Tuna’nın limanında bir yerde kendi Camiimizi tamir edelim, Köstence’deki halımızı getirelim, bir araya tekrar gelip, uğraştığımız aynı şeyler ile devam edelim. Ben gemi inşaatında çalıştım ve hala kuvvetliyim. Emekli olsam da kuvvetliyim. Bir ay sonra hayret ettiğiniz sık sigara içişimi de bırakacağım. İçkiyi de öyle bıraktım. Bir ay sonra dedim ve bıraktım.
Bir yönteminiz mi var bunun için?
-Yok, sadece iradem. Hayat boyu içtim. Büyükannem de günde 90 sigara içiyordu. 91 yaşında öldü 1954 senesinde. Çok büyük bir kar vardı o öldüğünde. Onu topraktan çıkarttığımda sanki uyuyordu. 15 sene geçmişti ve o hala uyuyor gibiydi. 91 yaşına kadar Ada’dan çıkmamıştı. Biz ölülerimizi alırken onu da aldım. O zamanki hayat ve yiyecekler şimdiki gibi değildi… Bu yüzden söylediklerim çok doğru…
-Yine de Simian Adası da güzel ve halkı misafirperverdi…
Ah, evet, Ada-Kaleh’teki bütün mezarı oraya taşıdık. Yani kemikler bir yerdeler. Eski mezarda sular altında kaldı. Tuna şiştiğinde bile mezarlık dayanıklıydı. Sular şiştiğinde de çok balık kalıyordu
-Büyükannenizden biraz daha bahseder misiniz?
Adı Handi Fatme idi. Hafızdı (bu sözü Romen yazar anlamamıştı) Dinimizde doktordu. Kur’an-ı Kerim’i ezbere biliyordu. Okuyabiliyordu fakat yazamıyordu. Kadınlara yazma izini yoktu. İstanbul’un Fethini okumadınız mı? Atatürk’ün reformundan sonra, 1922’de, Kuran Latince yazıyla çıktı.
-1930’larda İmamınızın Mekke’ye gittiğini okudum…
Oh, bir sürü Mekke’ye gittiler.
-Kutsal taş Kabe, yumurta kadar beyaz idi ve şimdi bütün kötülüklerin yüzünden, simsiyah oldu.
Mıknatıs gibidir bu yüzden öyle oldu.
-Okuduğuma göre, insanlar kendi suçlularını kabul ettiğinde ve Allah’a yüzleri çevirdiğinde, tekrar bu taş beyaz olacakmış.
Birçok kişi Mekke’ye gittik ve döndük.
-Duyduğum kadarıyla, Ada- Kaleh’te çok yılan ve …..
Yok yılanlar zehirli değildiler. Onlar su yılanıydılar. Onlarla birlikte suda yüzüyorduk. Çocukken, ceplerimize, koynumuza bile giriyorlardı. Kurbağalardan iğreniyordum. Küçükten beri balık avlardım ve Mariana’nın babasına götürür satardım. Gözlerinden balığı ölçerdi. “Bu kayak, 300 kilodur. Aynen Eksetin Yahudi gibi. ” diyordu ve ben gülüyordum.
-Ayşe’den bahsedin…
Hayşe… O şu an 50 yaşında olmalı…
MİSKİN BABA’NIN RUH KUVVETİ ZAYIFLADI
-Güzel Ayşe’den bahseder misiniz?
-Ayşe. Türkiye’ye gitti. Şu an 50 yaşında olmalı.
-Bir efsane olduğunu zannediyordum.
-Ha, ha! (Hamdi bey başka sigara yakıyor). Onu Elly Roman Ada ziyaretine geldiğinde gördü. Güzel bir genç kızdı Ayşe. Saçları belik örgülü idi. Ben saz çalardım. Grigoriu Kazım bile onun için şarkı besteledi. Futbol bile oynadım. 1948-1950 yıllarında “Metalul” takımındaydım.
-Evler nasıldı?
-Zengin evleri iki daireden oluşuyordu. Erkekleri için mescit ve kadınlar için harem, banyo, divan ve halılar. Evlerin anahtarları yoktu. Kimse evini kilitlemiyordu.
-Bahçelerimizde Türk horozlarımız vardı.
-Köpekleriniz var mıydı?
-Köpek pek yoktu.
-Ada’da, üretilen çeşitli sigaralar meşhur oldu. Duyduğuma göre birçok çeşidiniz vardı.
Ohoo, birçok çeşit. Ali Kadri’nin “Müslüman” adındaki sigarası, Antonescu Mareşal’in “RMS Regal” sigarası kaldı ki bu sigara direkt Kral’ın Sarayı’na gidiyordu. Sonra, Bafra, Samsun, Nationale, yüz sigaralık paketlerde yine Ali Kadri’nin “Paşa”, “Harem”, “4 Mayıs”, “Smyrna”, “Sultan”. Bunlardan kadınlar için en hafif sigara 10 cm uzunluğunda, Mısır’dan gelen tütünle yapılan “Cabinet” adındaki sigaraydı. Sigara test ediliyordu. Eğer kopsaydı iyi değildi. Tütünü biz hazırlıyorduk ve 2 sene boyu alt katlarda bir yerde muhafaza ediliyordu.
-Rutubet yok muydu?
Ona uygun yerleri tespit etmiştik. Bazı böyle yerlerde yaz günü kar bile muhafaza ediliyordu. Bazı yerlere su giriyordu fakat bizim seçtiğimiz yerler, kuru ve derece olarak uygun yerlerdi. 2 Km’lik yerdi aslında. Bazıları orada bile yaşıyordu.
-Kutsal Miskin Babanız?
-Ooo, o uzun hikayedir. Mezarına yakılmış bir mumla gidiyordun, mezarından yine bir avuç toprak alıyordun ve gece yastığın altına koyarak uyuyordum.. seni gelecekte, seni ilgilendiren şeyi, Miskin Baba rüyana girip, söylüyordu. Mesela bir problemde bir adamın ismini öğrenmek istiyorsan, bunları yapman gerekiyordu.
O, Miskin Baba, İbrahim’in rüyasına da gelmişti. Rüyasında, ülkenin büyük bir adamın Ada ziyaretine geleceğini ve buradaki insanların kaderinin değişeceğini söylemişti… Nitekim öyle de oldu. 1931’de Kral Karol geldi ve Ada’ya hiçbir yerde hükümdarların vatandaşlarına verilmediği hakları bize vermişti.
-Miskin Baba’nın mezarını Simian Adası’na taşıdınız. Acaba mum ile ona giden var mı?
Yok pek sanmıyorum. Ruhunun o kadar kuvvetli kaldığını pek sanmıyorum. Tersi olsaydı belki de ülkenin şu anki otoritelere Ada-Kaleh’i şu an Simian Adası’nda tekrar canlandırtmak gibi bir kuvveti olurdu.
Kim bilir belki de ruhu şu an sular üstünde geziyordur orada “Allah’ın Adası”nda…
Türkiye’de Ada- Kaleh gibi cennet bir köşe yoktur diye düşünüyorum.
YARIN : TÜRK KADINI RUMANE NAZMİ’NİN HATIRALARI
İLMİA SÜLEYMAN