Mehmet Fuat ERGÜN & Para ”insanın dini imanı ” boşuna söylenmemiş
Kanımız gibi içimizde dolaşan para.
Kan insana hayat verirken para hücrelerimizi kemiren bir virüs.
Son senelerde beş can arkadaşımı kanserden kaybettim.
Tek sebebi maddi çöküntüler içerisinde olmalarındandı.
işini kaybetmiş bir arkadaşımın ziyaretine giderdim. Ölümüne birkaç ay kala tam üç saat dertleştik.
İşini kaybetmiş fabrikasına haciz gelmişti. ”İşte benim kanserim bu Fuat. Tek herşey olaydı fabrikama haciz gelmeseydi” dedi. Hatta eşine “Hanım evi satalım” fabrikamı kurtaralım. Ben bu fabrikayla sana çok villalar alırım. Ama kabul etmedi. Fabrika gitti ev gitmedi.”
Arkadaşım seneler önce rahmetli oldu.
Hanımı ise villasında.
Kimimize göre herşeyden önemli para.
Nereye el atsak nereye baksak hep karşımızda para. Mutluluğumuzun sahte temeli, mutsuzluğumuza acı veren para.
Bugüne kadar parası olup hayatın tadını çıkarıyorum diyenin gerçekten doğru söylediğine inanmıyorum.
Çoğumuz okumuşuzdur milli piyangodan milyoner olanların sonlarının ne olduğunu?
Bir tane gösteremezsiniz sefalet içinde yüzmeyenini.
Peki bu neden olur? Para denen manyağın azizliğinden.
Para insanı rezil de eder, sefil de. Manisalı Şekerci Hüseyin Dede’nin bir sözüdür bu.
Hayat bir alternatif akım gibi olursa güzeldir. Bir inmeli bir çıkmalı. Doğru akım gibi düz olmamalıdır.
Monoton hayat çekilmez olur. Para içinde yüzersen tatminsiz; parasız olursan inim inim inlersin ah çekmekten.
İnsan hep yoksulluk çekerse devamlı yok olursa sefil olur. Hep varlık çeker parayla oynarsa rezil.
Parayla rezil olmak ne demek? Parayla rezil olunur mu? Doymak bilmezsin, ister de istersin.
Bir göz bir oda evim olsun dersin apartman katına çıkar doymazsın. Villan olsun istersin. Araban var son model olsun dersin. Son model araban olur helikopter, uçak, yat doyurmaz seni.
Hep olsun dedikçe ruhun tatmin olmaz. Hatta bir de inancın zayıfsa öldün gittin.
Bir elin yağda bir elin balda. Evinin kapılarını, kaloriferini Amerika seyahatinde elindeki telefon komutuyla açıyorsun. Tüm maddi ihtiyaçların için paran var. Yok, yok önüne gelen. Ya ölüm? Bu defa başlıyorsun tatminlerinin sonunda ben ölünce ne olacağım? Bu varlıklarım olmayacak. Bir avuç toprakdasın.
Gag dedikçe su, guk dedikçe ekmek verdiğim bu kıyamadığım vücudum ne olacak? Hele bir de yakınını cenazesine katılmış ne olduğunu gördüysen.
Başladın mı kendi kendini yemeye. Başladın mı varlık içinde rezil olmaya.
Ya devamlı yokluk çeken. Ailesinin günlük nafakasını kara kara düşünen. Sefalet içinde yüzen.
Yaşamakla yaşamamak arasında gidip gelen. Sefaletle boğuşan..
İnsan aklına bile getiremiyor? Yokluk görmeyenler sefalet acısının ne olduğunu anlayamıyor bile.
Bunun için hayat inişli çıkışlı olunca güzel.
Gözü aç doymak bilmeyen insan. Paylaştıkça hayatın güzel olduğunu tadamayan insan. Nefsinin kölesi para gözlü insan.
Geçenlerde bir ekonomi yazısında “TÜRKİYE’NİN EN ZENGİN 25 KİŞİSİNİN MİLLİ GELİRDEN ALDIĞI PAY EN FAKİR ON MİLYON KİŞİYE EŞİTTİR.” okumuştum.
İnsanın nutku tutuluyor. Türkiye’nin en zengin yüz kişisini sıraladılar.
İlk sıralarda üç buçuk milyar doları olanlar var. Allah daha versin. Gözümüz yok. Asla zengin düşmanlığı yapmıyorum. Ama bir de vermeyi, dağıtmayı becerebilsek.
İnsan sevdikçe sevilir, insan paylaştıkça paylaşılır.
Haydi gelin elimizin kiri olan hiçbir zaman bizlere huzur vermeyen, rızkımızın dışında yığdıkça yığdığımız tersinden okunduğunda ARAP olan hayatımızı karartan bu para belasından vererek, paylaşarak bir gönül alarak mutluluğu, kalp huzurunu kazanarak kurtulalım.