SERPİL YILMAZ & BİLİNÇ

Bilinç alanı zihinsel bir alan değil enerjisel bir alandır. Zamanımızın çoğunluğunda zihnin içindeyizdir. Fakat bilinç alanı dediğimiz şey bu değildir. Düşüncelerimiz bilincin sadece ufak bir parçasıdır, bilincin kendisi değildir. Zıtlıkların sentezi olan bilinç bizim vasıtamızla akan zihnimizi, bedenimize ve düşüncelerimizi, fiziksel varlığımıza bağlayan bir enerjiye dayanır.

Şükür, fiziksel ve ruhsal sağlığımıza tanıklık eden temel bir durumdur. Hoşnutsuzluk içindeysek bilinç alanında yani “zıtlıkların birlendiği” alanda değiliz demektir.  Bu durumda zihnin alanındayızdır ve kendimizi yetersiz görerek, yeterince iyi olmadığımızı düşünür çoğu durumda bu duyguyu bastıracak bazı şeylerin ardına saklanırız. Bahaneler üreterek, başka kişileri suçlar, bazen de bağımlılıklar geliştire biliriz.

Her birimizin yaşamımızın farklı alanlarında şükretmesi için milyonlarca nedeni vardır. Bu hissi kimi zaman getiremiyor olmamızın nedeni ise ilgili bilinç alanına ulaşamadığımızdan kaynaklanır. Herhangi bir nedene bağlı olmayan bu mutluluk hissi şükür duygusu ile aynıdır ve bilinç alanının içinde yer aldığımızın kanıtıdır

Bilincimiz hem kendi sağlığımızı hem de çevremizde ilgili her şeyi tesis eder. Kendi iç dünyamızda yaşadığımız duygusal dengesizlik hem de çevrede yaşanan bir dengesizlik olması bilinçten işlemediğimizi gösterir.

Fiziksel veya yaşam koşullarının elverişsizliği, etrafta yaşanan olaylarla kendini gösterir.

Tüm yaşanan dengesizlikler adeta bilinçten işlemediğimizin kanıtı gibidir. İçsel dengenin sağlanması sistemin bilinçli olduğu anlamına gelir.

Bedeninize ve çevrenize bakın!

Yaşamınızda ve günlük hayatınızda ne kadar bilinçten işlediğinizin farkına varırsınız.

Bilinçsizlik, yaratıcı kaynakla Yüksek Benliğimizle iletişimi kestiğimizde başlar ve giderek artar.

Bilinci nasıl aktive deriz?

Bilinci aktive ederken hayatımızdaki diğer insanların doğamızın birer parçası olduklarının farkında olarak bu kişilerin oldukları gibi olmalarına izin vermektir. Her ilişkide taraflar arasında yalnızca duygular vasıtasıyla gerçekleşen sözsüz bir iletişim kurulur. Diğer insanlardan sürekli olarak bilinç dışı mesajlar alırız. Dolayısıyla kendimizi bunlara açmak için iki şey yapmalıyız.

Birincisi tıpkı rüyada iken rüya gördüğümüzün farkında olduğumuz gibi bu durumun da farkında olmalıyız.

İkincisi bedenimizin tamamında huzurlu bir his yaratmalıyız başka birisine bakarken kendi bedenimize odaklanarak bunu başarabiliriz. Fiziksel bedenimizin nasıl bir durumda olduğunu fark ederiz omuzlarımız kalkık mı yoksa gergin mi midemizde nasıl bir his var vs. Bedenimizden elde ettiğimizi bu şeyleri takip ederek gevşeyerek kendimizi diğer kişilerin yanındayken huzurlu ve dengeli hissedebiliriz.

Herhangi bir şey yaşayabilmek için öncelikle fiziksel bedenimizle bağlantıda olmamız gerekir. İşte tam da bu yüzden tesis ettiğimiz güven bizim kendimize karşı ne kadar iyi ve samimi olduğumuzun bir sonucudur.

Aslında yorgun bir kişi değişim yapma gücüne sahip değildir. Dolayısıyla aktive edilemez, uyandırılamaz, canlandırılamaz. Gevşemek, teslim olmamızı ve dengeye kavuşmamızı sağlarken, yorgunluk da ortak bir zemin bulmamıza engelleyen kısıtlamalara neden olur bu zihinsel bir karar değil fiziksel bedenimizin önemli bir ihtiyacıdır. İşimiz o çok ihtiyaç duyduğumuz gevşeme haline ulaşabilme, yeteneğimizle yakından alakalıdır yorgun bir kişi genelde çok konuşur veya çok hareketlidir.

Kendimizden memnun olduğumuzda evren bizim şükrettiğimizi duyar.

Bundan çok daha iyi nasıl olur?

0 Paylaşımlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir