SERPİL YILMAZ & DELİLİK

Bir gün Fenerbahçe Parkında kendi kendine konuşarak giden bir deliye rastlamıştım. İnsanlar mümkün olduğunca onun uzağından geçmeye çalışıyorlardı. Çünkü bu insanı kendi kendisine konuşmasından dolayı dış veriyle yargılıyorlardı. Normal insan kendi kendisine konuşmaz değil mi?

Oysa bunu hangimiz yapmıyoruz? Evde ya da işte tek başınayken kendi kendimize yüksek sesle konuştuğumuz olmuyor mu? Ama halka açık yerlerde yapılırsa adı “delilik” oluyor.

Adamın yanından geçerken ona kulak verdim. Dünyanın diğer gezegenlere olan uzaklığının matematiksel hesabını yapıyordu. Dönüşte adam yine konuşuyordu. Bu kez de annesine bir şeyleri yapmamasını söylüyordu.

Adamın yanına yaklaştım. Nasılsın diye sordum. Annesi onu kızdırmıştı. Okuduğu kitapları yırtıp, çalışmasını eve para getirmesini söylemişti.

O konuşurken kendisini on dört on beş yaşlarında hissettiğini anladım. Derhal onun dünyasına girerek, önce uyum sağladım. Kendisini anladığımı hissedince derhal gerçek yaşına döndü. Ve bana ilginç hayat hikayesini anlattı. Hastalıklı ve şiddet dolu bir aile içinde geçen çocuklukla, astronomi dehası olabilecek bir beynin “delirmesi” idi paylaştıkları.

Kendi doğasına had safhada uyumsuz bir ortam içinde yitirilen bir beyin. Sıcak ve zararsız bir deliydi o. Kendi kendine konuştuğu şeyler iç verileriyle tutarlıydı. Ama insanlar onun sadece dış verilerini yargılıyordu. Az delilerin yargıladığı bu çok deli insandan o gün insan doğasıyla ilgili çok şeyler öğrendim. Astronomiyle ilgili derin bilgilerinin de doğru olduğunu daha sonra kaynaklardan kontrol ederek öğrendim.

Akıl hastanelerinde tedavi adı altında uyuşturularak, elektro şok verilerek zombilere dönüştürülen “deli’lerin içinde kim bilir ne dehalar vardır. Kendi doğamız ve yaşam biçimimiz arasındaki açı ne kadar büyükse, kendi doğamıza ne kadar uyumsuz yaşıyorsak mutsuzluğumuz, nevrozumuz o kadar fazla olur. Kendi doğasına uyumsuz yaşayabilme kapasitesi herkeste farklıdır. Bu kapasitenin üstüne çıkan koşullarda artık minimum uyum bile sağlanamadığı için kişi patolojik “vaka”ya dönüşür… ve “normal nevrotik” dünyaya yeniden adapte edilmeye çalışılır. Normal nevrotik dünyanın onu delirttiği hesaba katılmadan.

Delilikte insan kendi iç dünyasıyla uyum içinde olduğu için mutludur. Dış dünyanın ona deli diye bakması umurunda bile değildir. İnsan mutlu olabilme ihtiyacı içinde her yolu dener. Kimi delirerek, kimi içki şişelerinde, kimi çok para kazanmaya çalışarak, kimi tıkınarak, kimi türlü çeşitli uyarıcı ve uyuşturucularla. Bu geçici hazlar içinde mutluluk arayışları da bir tür delilik değil midir?

Einstein, deliliğin tanımını “hep aynı şeyi yapıp bu kez farklı bir sonuç beklemek” olarak yapmıştı. Sürekli aynı şeylerden şikayet ediyorsak bu nedir peki? Neden hep şikayet ettiğimiz aynı sonuca varıyoruz?

*Delilik ince bir çizgi sanırım. “İç dünyamızla uyumlu yaşamak:” mutluluğun sırrı bu bakış açısında gizliyse, neden kendimizle iletişime geçmiyoruz?

Kaynakça: NLP/Nil Gün

( Bu yazı daha önce yayınlanmıştır. )

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir