SERPİL YILMAZ & YAŞ ELLİ

Her yaşın kendine has güzellikleri var hiç şüphesiz. Biz insanlar yaşarken bunu nedense farkedemeyiz ya da çok azımız bunu farkeder.

Ne güzel söylemiş Cahit Sıtkı Tarancı bir şiirin de;

Yaş otuz beş yolun yarısı eder,
Dante gibi ortasındayız ömrün,
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Gözünün yaşına bakmadan gider,

Kaç insan bu güzel şiirin ve anlatmak istediği sözlerin farkındadır bilinmez. Öğretilmiş düşünce kalıplarının peşinde bir ömür heba olup gider.

Neyse ki bu durum herkes için aynı değildir.

Dogmatik, insan yaşamını kalıplara sığdırmaya çalışan düşünce yapılarını ve eylemlerle oldum olası aram hiç iyi olmadı. Hayatı olduğu gibi kabul ederek, sorunlar karşısında kendi çözümlerimi üretmek bana hep iyi gelmiştir. Çözümü dışarda aramak veya beklemek hiç bana göre değildi, hala da öyle. İnandığım şey; sorun varsa, çözümün de olduğudur. Geriye dönüp baktığımız da “aman Allahım kendime bunu nasıl yaptım”? dememek için her yaşımızın ve anımızın kıymetini bilmek önemlidir.

Sevgili Tarancı’cının dediği gibi

Benim mi Allahım bu çizgili yüz,
Ya gözler altındaki mor halkalar,
Neden düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar,

Dememek için ellili yaşımız da; zamanın, kendimizin, yaşadığımız bu dünyanın ve eylemlerimizin farkında olmak bir ayrıcalıktır.

Ömür dediğimiz zaten farkettiklerimiz ile farkedemediklerimizin toplamından oluşan bir zaman dilimi değil de nedir?

Bir miktar yaş almış biri olarak geride kalan vaktiyle dert edindiğim her şeyi şimdi tebessümle anıyorum ve diyorum ki; ya ne kadar da masum ve naifmişim. Böyle olmakla birlikte yumuşak bir inatçılığım vardır. Bu da nasıl oluyor derseniz; yapmak istediğim şeylere ve hedefime küçük küçük ilerler ve yol üstündeki engelleri onlar farketmeden yok ederim. Kaplumbağa yavaştır ama hedefine ulaşır misali.

Konuyu dağıtmadan ben size ellili yaşın güzelliklerinden bahsetmek istiyorum. Bir zamanlar insanların yaş kırk olunca yaşamdan el etek çekilir gibi bir düşünceleri olduğunu bilmeyen yoktur. Oysa şimdilerde kırklı yaşların bir eşik olduğunu biliyoruz. İnsan bilinci yeni bir döneme evrilir bu yaşlarda ve hayata karşı farkındalığı genişler ve işte ondan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz ve dahi olamaz.

Kırklı yaş tabi ki bizi taşır ellilere. Yavaş yavaş artık takmayız öyle kendimizle ilgili her duyduğumuz şeyi kafaya. Kim ne demiş, niye demiş artık önemli değildir. (Bu kafa çok iyidir bence.)

Bizi çok üzen ama bitmesi gereken ve gitmesi gerekene yol veririz bir güzel. Bu acıyla nasıl başa çıkacağımızı artık öğrenmişizdir…

Kendimiz için neyin daha önemli olduğunu anlamışızdır…

Yavaş yavaş önce kendine sonra bize katkısı olmayanlar tek tek düşer heybemizden, hafifleriz…

Saçımıza erken düşen aklar artık rahatsız etmez bizi ve hatta deriz gururla bu saçlar değirmende ağarmadı diye…

Yüzümüzdeki mimik izleri hatta göz çevresindeki kaz ayakları rahatsız etmez bizi artık ve daha çok tebessüm etmemiz gerektiğini hatırlatır. Gülümseyen bir insandan daha güzel ne olabilir ki?

Birkaç beden kalınlaşmışız kimin umurunda, sevdiğin şeyleri yiyemedikten sonra! (Seviyorum diye de abartmayın sakın yediklerinizi.)

Pek çok kişi bu yaşlarda kendini kabul edemez ve aynalara küser ama bunun nedeni aldığı yaş değil kendine yaptığı haksızlıklardır. Kendini her şeyin en sonuna koyuşudur…

En önemli şeylerden biri de ne istediğini biliyor olmak bu farketmekdir.

Kimin ne demek istediğini kolaylıkla anlamak…

Film izlerken artık yabancı filmler de dahil bir sonraki sahnede ne olacak ne söylenecek hepsini tahmin etmek, sanki senaryoyu kendi yazdı.

Eğlenmenin, gezmenin, farklı şehirler, ülkeler ve kültürler görmenin ne kadar önemli olduğunu anlamış olmak…

Hayatımızdaki “öncelikler sırasında en başa kendimiz gelmiş olmalı”yız bu çok önemli…

Her ellili yaşına ulaşan bireyde durum böyle olmayabiliyor elbette çünkü aynı zamanda kendi gerçeğimizle de yüzleşmeye başladığımız zamanlardır. Öyle veya böyle nasıl bir yaş alırsak alalım bu geçen zamanın sorumluluğunu almak, her ne yaptıysak elimizden gelenin o an için en iyisini yaptığımızı kendimize hatırlatmalıyız. Hayat devam ediyor ve her şeyle yeni bir ilişki kurabiliriz.

Gülümseyerek uyanmayı başarmak ve ne kadar şanslı olduğumuzu hatırlamak, yaşanmış olan her şeyin olması gerektiği için olduğunu kabul etmek, kin tutmamak, içimizdeki çocukla barışmak veya onun olduğunu hatırlamak, kendi kendimize bilerek veya bilmeyerek yaptığımız tüm haksızlıkları affetmek, içe dönmekle birlikte dış dünya ile iletişim kurmak, sosyalleşmek, sevmekten vaz geçmemek, gökyüzüne bakmak, bir ağacın altında oturmak ne kadar kıymetli ve önemli.

Sonsuz olasılıkların olduğu bir Evren’de hayatımızın ne kadar değerli olduğunu hatırlamak, başkalarından önce kendimizi önemsemek, değer vermek, fiziksel ve ruhsal olarak beslemek ne kadar değerli.

Bu farkındalığın, farkında olduğum için şükürler olsun…

( Bu yazı daha önce yayınlanmıştır.)

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir