İlmia Süleyman Kılıç
Romanya Kaderini Değiştirdiği Günlerin Anısına…
Motto: “Sen yok ettim sanırsın, o özgürlük savaşçısı oluverir şaşarsın”
Hafızalardan gideceğini sanmıyorum…Gençliğim bir yerde, orda …

1989 zincirleme olan Devrimlerin bir parçası olup, 16 -25 Aralık tarihleri arasında bütün ülkeyi alev haline getirdi. Aslında her şey Timişoara şehrinde patlak verdi.
İlk kıvılcım, Macar Reformist Kilisesi papazı Laszlo Tökes ile başladı. Protestolar, Papazın susturulmasına ve şehirden sürgün edilmesine karşı bir yanıt olarak gerçekleşti. Papaz Tökes tutuklanmadan son vaazında, “Ne kadar küçük olursanız olun, önemli olan kötülüğe direnmektir!” diye konuşma yapmıştı. Daha sonra II. Jean Paul Papa da Polonya’yı ayağa kaldırmak amaçlı aynı vaazı kullanmıştı.
İnsanlar Papaz Tökes’i seviyordu. Tutuklandığı yerin sokağına gelip, desteklerini dile getirerek, rejime karşı sloganlar attılar. Kimseye zarar gelmesin diye, herkese “evine dönün” söyledi, olay istemiyordu. Yakalanan bir grup genci ve Papazı, gece yarısına kadar dövmüşler. Bunu duyan Timişoara halkı, 17 Aralık’ta daha kalabalık, daha çoğalarak, Komünist rejimin bitmesini istiyorlardı. Bıkmışlardı. Bir genç bayrağı alıp, ortadaki Komünizme ait armayı söküp atmıştı. Bu dünyada ilkti. Ortada koca delik olan bayrağımız, fikir olarak yayılarak, o günlerin sembolü haline gelmişti.
Halk, Tökes’in eskiden vaaz verdiği Katedralin önünde ilahiler söylemeye devam etti.
Olup bitenden dakika dakikası ile haberdar olan Çavuşesku, “itaat etmeyene yasa uygulanacak” şeklinde emir yağdırıp, o gün Timişoara’da halk ve askerler arasında ağır, ciddi çatışmalar yaşandı. Sonucunda, Çavuşesku’nun emri ile, ilk silah sesleri duyulmaya başladı. Buradan ise, olayın karanlık yüzü olarak General Constantin Nuta, “Gül” operasyonu adıyla, morgdan tam 43 ceset çaldırıp, yakılmak üzere Bükreş’e götürüldü. Ölü sayısı bilinmesi istemiyorlardı…
Timişoara’da bütün bunlar olurken, 18 Aralık’ta Çavuşesku İran İslam Cumhuriyeti’ne resmi ziyarette bulunuyordu. Akşam saatlerinde Bükreş’te toplanan Komünist Parti Merkez Komitesi, Nikolay Çavuşesku ve Elena Çavuşesku’nun göstericilere karşı savaş mühimmatı kullanma emrini verdi.

Çavuşesku’nun emri ile Timişoara gibi bir şehir haritadan silinmesi gerekiyordu. Diktatör ailesi bu konuda oldukça deneyimliydi. Yıllar evvel de aynı şekilde gücü ele almak istemişti. Çavuşesku, kolektifleştirmeye karşı olanların, isyan eden Vrancea’lı köylüleri, Romanya Ordusu bayrağı altında toplu infaz ettirmişti…
Askerler çekilince, Timişoara halkı, daha rahat bir şekilde “Özgür Romanya” için haklı davalarına devam ettiler…Askerler artık ateş etmek istemeyince, Timişoara, 300 bin nüfuslu bir şehir olarak 30 bin veya 50 bin protestocusu ile Romanya’nın özgürleşen ilk şehirdi…
Evet, protestolar yavaş yavaş, şehir şehir, yayılıyordu. Bükreş’te büyük bir miting vardı. Sokaklarda iğne atacak yer yoktu. Çavuşesku her ne kadar bilmese de son konuşmasını yapacaktı…
Bükreş halkına ”R” li bir konuşma ile „Sevgili Yoldașlar ve Arkadașlar!„ diye seslenmişti. Timişoara’da gerçekleşen “holiganların faaliyetleri” anlatacaktı ki, o koskoca kalabalıktan birdenbire bir yuhalama gelince, kısa bir sessizlik oluştu. Nikolaye Çavuşesku biraz şaşırmış olsa da, devam etmeye karar verdi. Tam bu sırada, birbirinden cesaret bulup, halk yuhalamaya devam etti. Caddeler dolup taşıyordu ve konuşma yuhalamalar ve ıslıklarla yine kesilince artık işin ciddiyeti ve karalığı anlaşılmış durumdaydı. Elena Çavuşesku küstahça “Susun!”, “Sessiz olun!” diye balkondan kürsüye vurarak, bağırmaya başlamıştı. Çaresizlikler içinde Çavuşesku kürsüden asgari ücretin 200 Ley olacağını ayrıca çocuk sayısı ve gelire göre, 30 ila 50 Ley daha vereceğini anlatıyordu. Anlayacağınız gibi bu vaatleri artık kimse dinlemiyordu.
Tek kanalı olan televizyon yayını kesti. Zaten sokakta olup biteni gizlemeye çalışıyordu. Sadece balkondaki görüntüleri veriyordu. Yayın kesildiği andan itibaren, Çavuşeskular Komünist Partisi Merkez Bina’nın çatısından helikopter ile kaçtılar. Bu kaçışı dünyaca izlendi. İşte o an Halk koca karanlık yılların bittiğini anlamıştı…
“Özgürlük!”, “Adalet!” “Çavuşesku defol!” gibi sloganların atıldığı Bükreş sokaklarında henüz her şey bitmemişti…
Miting dağılır ve insanlar diğer caddelere çıkıp gösteri yapmaya başlar. Saat 14 gibi zırhlı araçlar ve amfibiler ortaya çıkıyor. Artık kimse evine gitmek istemiyor. Evinde olan da dışarıya çıkıyor. Gece boyunca İntercontinental ve üniversite Meydanı’nda ateş edildi.
Askerler halkı tanklar ile ezsin diye emir verilmiş, halka kurşun yağdırıyordu…
Bir seste aynı şeyi dile getiriyorlardı:
“Defol, defol, Dikatör!”
Parti’nin Merkez Sarayından helikopter ile kaçmaya başardı ancak, askerler Çavuşesku ailesini Targovişte şehrinde yakaladılar.
Târgoviște’de yakalanınca, sahte bir yargılama sürecinde, soykırım, ulusal ekonomiye zarar verme ve halkına karşı askeri eylemler gerçekleştirmek için güç kötüye kullanma suçlarından dolayı alel acele askeri bir mahkeme tarafından yargılandılar. Sonra’da bildiğiniz gibi, sizlerde canlı olarak izlediniz, canlı yayında, kurşun yağmuruna dizildiler…
Devrimlerde kahramanlar doğar…binlerce insan tankların önünde çöküp, askerlere kardeşini koruması gerektiğini söylüyorlardı. Halkını geçip ezmek, hiç kolay bir şey değildi ama eninde sonunda, komuta zinciri kırıp gerekeni yaptı: Askerler halktan yana oldu…
Evet, yeni yıl yaklaşıyor biraz gülümseteyim…
Lise yıllarım idi…hiç unutmam, çok büyük bir heyecan ile ailece televizyonda olup biteni izliyorduk. Olanlara inanasımız gelmiyordu. Sonra, sokakta birkaç komşumuzun sesiyle mahalledeki sessizliği dağıttı: “Kurtulduk! Artık dönüş yol yoktur!” diye bağırıyorlardı. Sessizlik mahallemize yine dönünce, izlemeye devam ettik…Çavuşesku, Merkez Parti Binası çatısından helikopter ile eşiyle birlikte kaçıyorlardı…Canlı canlı, sokak çatışmaları izliyorduk. Dayanamadık. Mahallenin nerdeyse bütün gençleri olarak, hemen şehrin merkezine koştuk.
Orada belli ki bizden önce gelenler vardı. Kırtasiyelerde ve Şehir Merkez Kütüphanesinde Nikolaye Çavuşesku veya eşi Elena’ya ait ne kitap varsa, onları yırtıp sokağın ortasına fırlatıp yakıyorlardı…En çok ta bizi zehirleyen o kitaplar idi…Bilmem, Komünist Parti’nin Kongresi’ne ait konuşmalar, fikirler, dogmalar her ne varsa bize öğrencilere ezberletiyorlardı. Düşünsenize, Elena Ceauşescu ilk okul mezunu bile değil ama Kimya profesörü olmuştu. Bunca kitap yazacak hale gelmişti. Hepsi yakıldı, hepsi…
Gençlerin coşkusuna diyecek yoktu. Kısacası bizim şehrimizde öyle kurşunla öldürülen veya yaralanan yoktu. Anlayacağınız, bizler Bükreş Timişoara, Sibiu gibi zor bir Devrim yaşamadık…Ne diyor şu anki gençler? “Çakma kahraman”… evet, tam da buyduk…
Dünya “nereye gidiyor?” diye az çok hepimiz farkındayız. Ukrayna’daki savaş, Batı’nın şu anki olan dünya düzenine karşı çıkan yeni bir devlet bloğu ile karşı karşıya kaldığı küresel bir çatışma haline geldi.
Popülist hareketler ve otoriter liderler, küresel çapta güç kazanmaya devam ediyor, bu da demokrasiye ve demokratik kurumlara baskı yapıyor.
Birçok şey Donald Trump’a bağlı olacak. Seçilen başkanın 2025 Ocak’ta Beyaz Saray’a dönüşü, şimdiden uluslararası dinamikleri yeniden şekillendiriyor…Balkanlar’daki politikalara kadar…
Sevgili okurlarım,
Yeni yıl size sağlık, ruhunuzda huzuru, size ve aileniz için refah getirsin. Mutlu yıllar!
Aynı şekilde Mutlu Yıllara Romanya! En çok ta sen bunu hak ediyorsun…

