Mehmet Fuat ERGÜN & ZAMAN, HASTALIK VE AİLE
Zamanın varlığı, evrendeki olayların ardışıklığı ve değişimiyle dolaylı olarak gözlemlenir. Örneğin, Güneş’in doğup batması, mevsimlerin değişimi ve maddenin çürümesi gibi süreçler zamanın geçtiğini gösterir.
İsac Newton’un klasik fiziğinde zaman, mutlak bir boyut olarak ele alınır. Albert Einstein, görelilik teorisinde ise zamanın, uzay ve madde ile ilgili ve esnek olduğunu, hız veya kütle çekim etkisiyle değiştiğini söylemiştir.
Atomik saatler, çok hassas zaman ölçümleri yaparlar. Zamanın yüksek hızlarda veya güçlü yerçekimi alanlarında daha yavaş aktığı atom saatleriyle tespit edilmiştir. Kıssaca zamanın, bilimsel olarak etkileri ve işleyişiyle Einstein’in görelilik teorisi ve atomik saat deneyleriyle ispatlanmıştır.
Ancak, felsefi düzeyde zamanın gerçek bir varlık mı, yoksa algısal bir yapı mı olduğu konusu tartışılmaya devam etmektedir. Bu nedenle, zamanın ispatlanması daha çok onu nasıl tanımladığınıza bağlıdır.
75 yaşına ayak bastım. Sanki dün doğmuş gibiyim. Bilimsel tarifi yukarda izah ettiğim gibi tam yapılmamış zaman girdabı içinde akıp gidiyoruz.
Sanki kara delik gibi bizleri sonsuz bir hızla içine çekip duruyor zaman.
Yaşantımın da üç ameliyat geçirdim. Birincisi 18 yaşımda apandisit. Benim teşhisimle. İkincisi 42 yaşımda minüsküs. Sebebi aşırı spor. Dizleri zorlama. Üçüncüsü 60 yaşımda katarakt göz. Bunun dışında ciddi bir hastalık yaşamadım. İlaç nedir bilmem. Yok kan sulandırıcı, yok vitamin, yok tansiyon düzenleyicisi hiç birini bilmem. Rahmetli annem memleketimiz Malatya’ya gittiğinde kaldırımda bir minibüs çarptı. Üç gün yoğun bakımdan sonra Bursa’ya evimize getirdik. Vitamin dahil, kolestrol, tansiyon düşürücü, şeker hapları verildi. Anneme ben bakıyorum. Kız kardeşim aman abi sakın ilaçların saatlerini geçirme diye beni tenbihledi. Bursa’da beyni su topladı. Ameliyatıyla su alındı. Bir müddet sonra Malatya lisanıyla oğlum başım har hur ediyor dedi. Tekrar doktora gittiğimizde, doktor tüm hapları elinin tersiyle itti. Senin ilaca ihtiyacın yok dedi. Ve annem kendine geldi. Har huru geçti. 1984 Asil Nadir dönemi Vestel kurucu müdürü olarak Amerika’dan bir profosör arkadaşım beni ziyarete geldi. Tam otomasyon üretim hattımızı gezdirirken o kadar gururlandı; Ey Amerika gelin görün Türkler neler yapıyor dedi. Kendisi Amerika’da kalp ameliyatı sonra hastaların rehebalisyonunu sağlayan kliniğin baş hekimi. Bana söylediği, Amerika’da ölümlerin ilk sıralarında bağırsak düğümlenmesi alıyor. Bunun için insanlarda biraz göbek olmalı. Göbek yağ demek. Biz ameliyatlarda organları vücut içine koyarken yağ, lüüp diye yerine alır. Diğeri faydası ise yağ tabakası bir düşme, çarpma anında vücuda gelen şiddeti azaltarak amortisör görevini yerine getirir, organların hasarlanmasını önler. Hemen annem aklıma geldi. Minübüs çarpmasında dokuz takla attığını söyleyenler oldu. Ama organlarında bir hasar yoktu.
Konusunda duayen otuz yıllık arkadaşım rahmetli Doktor Suat Arusan’ın yazı ve televizyon proğramlarında söylediği gibi genelde hastalığı önlemeye değil tedaviye yönelik doktorluk rahatsız ediyor beni dediği gibi. Bir köşe yazımda konu ettim. Sol diz ağrımla gittiğim ortopedi doktorumun metal takılacak deyip verdiği altı tip ilaçları içmeyip, sporla kendi tedavimi kendim yaptım. Yine el başparmaklarımdaki mantar ve her yaz deniz sonrası göğsümde hafif leke şeklindeki mantarım için, şampuan, iki kutu krem, bir kutu solüsyon ve bir kutu hap. Hiç birini kullanmadım. Geçen seneden kalan süresi geçmemiş kremle tüm mantarlarımı yok ettim.
Sakın ilaç kullanmayın demiyorum. Diyememde. Hastalıklarda mutlaka doktorun tavsiyesine uymalı, verdiği ilaçları kullanmalıyız.
İki ay önce oğlum miyokardi kalp krizini ikinci kez geçirdi. Nerdeyse altı yedi kutu hapı saati saatine kullanıyor. Sağlığına kavuştu. Benim vurgulamak istediğim ilaç bağımlısı olmayalım. Doktorumuzu sağlığımız için dinleyelim. Zaman zaman genellikle kışın, sinüslerim akarak boğazıma yapışır. İtici güç öksürerek o yapışkan maddeyi çıkaramazsam ciğerlerim sökülene kadar öksürüyorum. Sigara bilmeyen bir kişi olarak. Gündüz bir şey yok. Diriyim ayaktayım. Hatta bisiklete biniyorum. Gece, aman vermiyor bana. Sinüs akıntısını durdurmak için ilaç alsam bu sefer başımda derinden ağrı başlıyor. Mutlak sinüslerin akması lazım. Çare buldum. Yatarken mümkün olduğu kadar başımı dik tutuyorum ve uyuyabiliyorum. Yine de devam ederse çareyi doktora gitmek de bulmalıyım. Bunlardan şunları söylemek istedim.
İNSAN KENDİNİN DOKTORU OLACAK.
Hastalıktan girdik konuya aile mutluluğuna getirmek istiyorum.
İnsan hasta olunca ilgi bekliyor.
Hasta ziyareti bundan dolayı çok önemli, sadaka kadar önemli. İnsanın mutlu bir ailesi varsa hastalığı daha kolay geçiyor. Hatırlarsınız yine bir köşe yazımda konusunu etmiştim. 42 ülkede yapılan bir ankette. Mutluluğu etkileyen yedi faktörün başında AİLE geliyor.
Diğerleri önem sırasına göre….
– Gelecek güvencesi.
– İşini sevmek, anlamlı bulmak.
– Arkadaş dost muhiti,
– Ruhsal bedensel sağlık,
– Kararları ben mi veriyorum,
– Manevi inanç.
Ailenin temeli EVLİLİK. Hastalığımızda en tabi ilaç aile ilgisi olduğuna göre. Bu çağın hastalığı evlilik yıkılmasını önlemek ve devamını getirebilmek için aşağıda ki sekiz maddeyi dikkate almamız kaçınılmaz olmaktadır.
– Birbirlerine az zaman ayırmak.
– Stres.
– Ekonomik sorun.
– Cinsel problem.
– Eşlerin farklı şehirlerde oturması.
– Çocuklarla birlikte zaman geçirmemek.
– Önceki eşten çocuklar.
– Eşlerin birbirlerine sadık kalmaması.
Geçmişime şöyle bir bakıyorum. Tam 32 senedir aralıklarla Romanya’da görev icabı kaldım. Sanki hiç gitmemiş oralarda yaşamamışım gibi.
Dün gece gördüğüm bir Romanya rüyası 32 seneye göre daha kalıcı bir iz taşıyor kafamda.
Hep söyledim geçmiş geçti gitti. Gelecek kim bilecek. Şimdi var ve şimdiyi yaşıyoruz. Yeter ki şimdinin tadını alarak yaşamayı yukarıda sıraladığım maddeleri göz önünde tutarak değerlendirelim.
MUTLU OLMAK VARKEN HAYATIMIZI ZİNDAN ETMENİN BİR MANASI VAR MI?