Nazım Turan  & Karıncanın hikayesi

Sosyal medyada daha önce karşınıza çıkmış olabilir bu satırlar. Ama ben okuduğumda çok etkilendim; çünkü içimde bir yerlere dokundu. Belki siz de okurken bir yerlerde kendinize rastlarsınız…

Bir karınca yuvasında küçük bir karınca yaşardı.

Ne en güçlüydü, ne en hızlı, ne de en zeki.

Ama onu diğerlerinden ayıran bir özelliği vardı:

Kendi türünün acısından gözünü asla kaçırmazdı.

Bir karınca yorgunluktan buğday tanesini yuvaya taşıyamadığında,

hiç tereddüt etmeden yardım ederdi.

Bir başkası tökezlediğinde, onu ayağa kaldırmak için uzanırdı.

Yağmur tünelleri çökerttiğinde,

ilk tamire koşan yine o olurdu.

Karıncalar, onun sessiz ama sürekli varlığına alışmıştı.

Eğer bir yük düşerse,

onun yerden kaldıracağını bilirlerdi.

Eğer bir geçit yarım kalırsa,

onun tamamlayacağını.

Bir karınca yorulursa,

omzunu ona uzatacağını…

Ama kimse ona sormadı:

“Sen, iyi misin? Yoruldun mu?”

Günbegün sadece kendi işini değil,

başkalarının işini de yaptı.

Dinlenmek nedir, unuttu.

Ama kendine hep şunu söyledi:

“Biraz daha dayanırsam, her şey daha iyi olacak.

Önemli olan başkalarının daha az zorlanması.”

Ta ki bir gün…

Bacakları yorgunluktan titreyene dek.

Artık hızlı yürüyemedi.

Sırtı ağrıyordu.

Eskiden canlı olan bakışları, derin bir yorgunlukla bulanıklaştı.

Ama karınca yuvasını hayal kırıklığına uğratamazdı.

Bir karınca yardım isteyince,

son gücünü toplayıp kabul etti.

Bir diğeri daha geldi,

dişlerini sıktı, yine “evet” dedi.

Bir üçüncüsü daha yaklaştı:

“Sen her zaman vakit buluyorsun, bana da yardım et!”

Ve “hayır” diyemedi.

Ve kimsenin beklemediği oldu.

Biriken yüklerin ağırlığı altında

bacakları çöktü.

Yere yığıldı.

Yanından geçen karıncalar, artık kıpırdamadığını fark etmedi bile.

Başta yokluğunu kimse dert etmedi.

“Kesin geri gelir,” dediler.

Ama günler geçti.

İşler aksadı.

Düşen yükleri toplayan olmadı.

Omuz veren kimse kalmadı.

Tüneller çökmüş halde kaldı.

Yavaş yavaş karıncalar anladı:

Onun yaptıkları, sandıklarından çok daha fazlaydı.

Onu aradılar, ama bulamadılar.

Ve bir gün, kenarda yaşayan yaşlı bir karınca içini çekerek şöyle dedi:

“O gitti. Çünkü onu sırtlayanları biz, ancak yere yıkıldıklarında fark ediyoruz.”

“Peki neden bize hiçbir şey söylemedi?!” diye haykırdılar.

“Hiçiniz ona nasıl olduğunu sordunuz mu?” diye sordu yaşlı karınca.

Sessizlik çöktü.

Anladılar ki…

Onun yardımını hep doğal görmüşlerdi.

Hep oradaydı.

Hep destek veren, hep tamir eden.

Ama sıra ona geldiğinde…

Kimse görmemişti.

Evet, değerli okuyucular…

Belki hepimiz bir yerlerde o karıncaya benziyoruz.

Belki de bu ülkenin bir köşesinde, bir kenarında,

kendimizi bulduğumuz sessiz bir yük taşıyoruz.

Kimi zaman görünmeden, anlaşılmadan.

Ama şunu unutmayalım:

Bazen sadece bir cümle yeter…

“İyi misin?” diye sormak, her şeyi değiştirebilir.

Alıntı…

Paylaşmaya değer bulduğum bir hikâye…

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir