İlmia Süleyman Kılıç & Romanya ve Türkiye’de Gençlerin Siyasetle İmtihanı
Romanya’dan uzaktayım ama yaşadıklarım ve takip edebildiklerim bana aynı umutsuzluğun farklı coğrafyalarda nasıl şekillendiğini gösteriyor. Romanya ve Türkiye’de gençlerin siyasete bakışı arasında bir benzerlik var: güvensizlik. Sınırları, dilleri, kültürleri farklı olsa da, her iki ülkedeki gençler de siyaseti, kendilerini anlamayan, seslerini duymayan, sadece çıkar ilişkileriyle hareket eden bir alan olarak görüyorlar. Ancak bu ortak hayal kırıklığı, farklı şekillerde kendini dışa vuruyor. Bir grup genç içe kapanıyor, bir grup ise bazen daha sertleşerek, bazen daha isyankâr bir dille karşı çıkıyor.

Romanya’da gençler, siyasetten adeta uzaklaşıyorlar. Sandığa gitmemek, yalnızca bir ilgisizlik değil, aslında bir inanmama hali. Sistemin değişmeyeceğine, her şeyin bir çıkar savaşına dönüşeceğine dair sarsılmaz bir inançsızlık var. Gençlerin gözlerinde yolsuzlukların, adaletsizliklerin, bürokratik tıkanıklığın yarattığı büyük bir boşluk var. O boşluğa düşen güven, neredeyse sıfır. Ama bu kopuş, tamamen edilgen bir tavır değil. Sessizce değil, sosyal medya kampanyalarıyla, çevre hareketleriyle, patlayan protestolarla seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Artık partiler değil, yeni bir şeyler arıyorlar. Mevcut yapıyı kabul etmiyorlar ama bunu doğrudan siyasetle değil, başka yollarla yapıyorlar.
Türkiye’de ise tablo biraz daha karmaşık. Gençler, siyasetten uzaklaşmış gibi görünseler de, bu uzaklaşma çoğu zaman daha sert bir karşı duruşa dönüşüyor. Gözler üniversitelerde, sokaklarda, sosyal medyada… Gençler, daha yüksek sesle konuşuyor, daha sert eleştirilerde bulunuyor. Ancak bu çaba, kolay bir çaba değil. Türkiye’de siyasete katılım, kutuplaşmanın yıkıcı etkisi altında şekilleniyor. Gençler bir tarafın baskısına giriyor, etiketleniyor, kimlikleriyle oynanıyor. Bu da onları, ya daha radikal bir noktaya taşıyor ya da daha da siyaset dışı bırakıyor.
Her iki ülkede de gençlerin siyasete olan ilgisizliğinin ya da sert karşı çıkışlarının ardında, aynı korku var: geleceksizlik. Ne iş bulabiliyorlar ne de kendilerini güvende hissedebiliyorlar. İyi bir iş, adil bir sınav, liyakatli bir sistem, her iki ülkede de hayal gibi. Gençler, bu sistemde kendilerine bir yer bulamıyorlar. Bu yüzden siyaset, onlara sadece bir “ilgi” meselesi değil, bir hayatta kalma stratejisi gibi geliyor. Oy vermek istiyorlar ama sadece bir oy değil, seslerinin duyulmasını istiyorlar. Temsil edilmek değil, gerçekten dinlenmek istiyorlar.
Romanya’daki sessiz kopuş, Türkiye’deki sert direniş, aslında aynı duygunun iki farklı yansıması. Gençler, eski siyasetten, eski liderlerden ve eski anlayışlardan bıkmış durumdalar. Değişim sadece liderlerle gelmeyecek, dilin ve tarzın da dönüşmesiyle mümkün olacak. Geleceğini kaybeden bir siyaset, gençliğini de kaybeder. Bu iki ülkenin gençleri henüz tüm umutlarını yitirmemiş olabilir. Ama onları kazanmak için, eski kalıplardan çıkmak, onlara yeni bir dil ve yeni bir yol sunmak gerekiyor.