İlmia Süleyman Kılıç & Hayal Kurmak Yetmiyor

Evet, üniversite reklam sezonu açılmış bulunuyor. Billboardlarda, sosyal medyada, televizyonlarda rengarenk kampüsler, gülümseyen genç yüzler, “geleceğin senin ellerinde” temalı vaatler dört bir yanda dönüyor. Ama bu yıl bu görüntülere her zamankinden daha farklı, daha içten ve açıkçası daha hassas bir gözle bakıyorum. Çünkü bu yıl Atilla oğlumuz üniversiteyi kazandı. Elektrik Elektronik Mühendisliği gibi zor ama bir o kadar da kıymetli bir bölümde yeni bir yolculuğa çıkıyor. Sevinçliyiz elbette, gururluyuz. Ama içimizdeki asıl ağır duygular başka: Ayrılık, endişe ve en çok da belirsizlik…

Duygulardan önce barınma kaygısı girdi hayatımıza. Sıcacık bir odası olacak mı? Geceleyin güvende olacak mı? Sorular çok, cevaplar karmaşık. Geriye dönüp baktığımda fark ediyorum ki; bu ülkede çocuk büyütmek yalnızca onları iyi yetiştirmek değil, onları hayatta tutmak da demek. Özellikle de bir öğrenciyseniz.

Bir genç düşünün, bu ülkenin çoğu gençler gibi… Lise sıralarında sabah akşam ders çalışan, gelecek hayalleriyle sınavlara hazırlanan, ailesine yük olmamak için elinden geleni yapan bir genç. Günlerce, aylarca süren çabanın sonunda üniversiteye yerleşiyor. Belki şehir dışında, belki ülke dışında bir okul kazanıyor. Ama işte tam o anda, hayallerin yerini hesap makineleri alıyor. Çünkü artık mesele “okula girmek” değil, “okuyabilmek” oluyor.

Şehir dışında üniversite kazanan bir öğrenciyi ele alalım. Diyelim ki Ankara’da bir üniversiteye yerleşti. Ailesi Adana’da. İlk sorun barınma. Devlet yurdu çıkmazsa –ki çoğu zaman çıkmıyor– özel yurda gitmek zorunda. Ucuz diye tercih edilen bir özel yurdun aylık ücreti 7.500 TL’den başlıyor. Ulaşım, yemek, kırtasiye, fatura, internet derken bir öğrencinin aylık minimum gideri 30.000 TL’yi buluyor. Bu da yılda 300.000 TL demek. Ailesi asgari ücretle geçinen bir öğrenci için bu para, çoğu zaman sadece bir hayal. Ve bu öğrenci o noktada iki şeyden birini seçmek zorunda kalıyor: Ya okuyacak ya da çalışacak. Veya ikisini birlikte yapmaya çalışırken hem ruhsal hem fiziksel tükenmişliğe sürüklenecek.

Ya yurt dışında okumak isteyen gençler? Kimi burs kazanıyor, kimi aile desteğiyle gidiyor. Ama orada da benzer bir hikaye yazılıyor. Avrupa’da ortalama bir öğrencinin yaşam masrafları –yurt, yemek, ulaşım, sağlık sigortası dahil– aylık 1.500- 2000 Euro civarında. Yani bugünkü kurla yaklaşık 71.800- 95.700 TL arasında. Bu parayı her ay gönderebilecek kaç aile var? Burslu giden öğrenciler bile ay sonunu getirebilmek için garsonluk yapıyor, gece temizliğe gidiyor, sabah derse koşuyor.

Bazıları sabah aç karnına derse giriyor, bazıları sıcak yemek yiyemediği için sağlık sorunları yaşıyor. Kimisi ısınamadığı için kışın ders çalışamıyor, kimisi kalabalık evlerde tek başına ayakta kalmaya çalışıyor. Kitap almak lüks oldu. Bilgisayarın bozulması, internetin kesilmesi gibi şeyler artık sadece teknik sorun değil, adeta bir eğitim krizine dönüşüyor.

Bir genç, sadece okuyabilmek için bu kadar zorlukla savaşmamalı. Üniversite eğitimi, bir insan hakkıdır. Yetenekli, çalışkan, hayalleri olan gençler; paraları olmadığı için hayattan geri kalmamalı. Ama ne yazık ki günümüzde okumak artık sadece “başarıya” değil, aynı zamanda “paraya” bağlı hale geldi.

Bugün, bu yazıyı okuyan biri belki kendi çocuğunu, belki bir akrabasını, belki de komşusunun çocuğunu düşündü. O gençler hala umutluysa, bu ülkenin hala bir geleceği var demektir.

Ayrıca iyilik mi yapmak istiyorsunuz? Bir çocuk okutun. İster akrabanız ister komşu çocuğu ya da hiç tanımadığınız biri olsun… En büyük yatırımınız bu olacaktır.

Ama unutmayalım: Umudu taşımak kolay değil. O yükü hafifletmek için daha adil, daha erişilebilir bir eğitim sistemine ihtiyacımız var. Çünkü sadece kazananlar değil, okuyabilenler de artık bir ayrıcalık haline geldi.

0 Paylaşımlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir